Her geçen gün çocukların ekranla geçirdiği süre biraz daha artıyor. Sabah uyanır uyanmaz telefona bakan, yemek yerken video isteyen, oyun yerine tabletle vakit geçirmek isteyen çocuklar artık hayatımızın bir parçası. Ben de bir öğretmen ve eğitimci-yazar olarak bu tabloyu hem sınıfta hem ailelerle olan sohbetlerde sık sık gözlemliyorum.
Evet, ekranlar hayatımızın bir gerçeği. Tamamen yok sayamayız, tamamen ortadan kaldıramayız. Ama nasıl ve ne kadar kullanılacağına biz karar verebiliriz. İşte tam da burada biz yetişkinlerin tutumu devreye giriyor. Çocuklar söylediklerimizi değil, yaptıklarımızı örnek alıyor. Eğer biz elimizden telefonu düşürmüyorsak, onlara ekranı sınırlamanın önemini anlatmak da zorlaşıyor. Bu yüzden önce kendi ekran alışkanlıklarımızla yüzleşmek önemli bir adım.
Çocukların ekran karşısında geçirdiği süreyi azaltmak istiyorsak, ellerinden sadece ekranı almak değil, yerine güzel şeyler koymak da gerekiyor. Çünkü bir boşluğu sadece yasakla doldurmak pek işe yaramıyor. Kitap okumak, oyun kurmak, birlikte mutfağa girip kek yapmak, doğaya çıkmak ya da sadece sohbet etmek bile çocuğun dikkatini ekran dışı dünyaya çekmek için harika yollar olabilir. Üstelik bu anlar çocukla bağ kurmak için de fırsattır.
Kurallar konusuna gelince, burada önemli olan sert bir dille “yasak” koymak değil, sevgiyle ve net bir şekilde sınırlar çizebilmektir. “Bugün ekran süren yarım saat, sonra birlikte oyun oynayacağız” gibi cümleler hem sınır koyar hem de çocuğu güvende hissettirir. Kuralların sevgiyle sunulduğu bir evde çocuk kendini daha huzurlu hisseder ve uyum sağlaması kolaylaşır.
Bazı veliler “Ama çocuk sıkılıyor, mecbur veriyoruz” diyor. Evet, çocuklar sıkılabilir. Ama bu kötü bir şey değil. Hatta tam tersi, sıkılmak hayal gücünün devreye girmesi için bir davet gibidir. Ekran hemen verilmediğinde çocuk kendi oyununu kurmayı, kendini oyalamayı öğrenir. Bu da aslında onun gelişimi için çok kıymetli bir beceridir.
Tabii ekranı tamamen yasaklamak da gerçekçi değil. O yüzden onu doğru şekilde yönetmek daha anlamlı. Ne izliyor, ne kadar izliyor, izledikten sonra üzerine konuşuluyor mu… Bu sorulara odaklanmak daha sağlıklı sonuçlar doğurur. Eğitici içerikleri birlikte izlemek ve sonrasında kısa bir sohbetle pekiştirmek, ekranı bilinçli bir araca dönüştürebilir.
Unutmayalım, çocukların en çok ihtiyaç duyduğu şey ekran değil, biziz. Göz göze gelmek, birlikte gülmek, oyun oynamak, dinlenmek, anlaşılmak… Bunlar bir çocuğun ruhunu besleyen asıl kaynaklardır. Ve biz yetişkinler, onlara bu kaynakları sunabilecek en güçlü kişileriz.
Her ekran kapandığında, bir bağ kurma fırsatı doğar. Bu fırsatları kaçırmamak dileğiyle…
Nurdan Kıyar
Eğitimci & Yazar