Bir Kadın, Bir Kalem, Bir Kent
“Bir kadın anlatırsa, kent de konuşur; duyan varsa, yazmak işe yarar.”
Yazar: Hatice Meriç Doruk
Merhaba sevgili okur,
Bir kadın anlatmaya başladığında, sadece kendi hikâyesini değil; yaşadıklarını, hayal ettiklerini, gördüklerini ve çoğu zaman görmezden gelinenleri de dile getirir. Bir evin mutfağından okul bahçesine, otobüs durağından hastane koridoruna; çiçekli bahçelerden ıssız sokaklara kadar her köşeden bir ses taşır. Çünkü kadının hayatı, pek çok sesin ve sessizliğin iç içe geçtiği uzun bir yolculuktur.
Toplumda kadınların “susarak anlatması” gerektiği yönünde bir anlayış hâlâ yaygın. Oysa ben, o sessizliği birçok kalemdaşım gibi yazıyla delmeye çalışanlardanım. Yazmak benim için yalnızca bir ifade biçimi değil, bir varoluş yolu.
Kendimle ilgili “değil” olduğum pek çok şeyi sıralayabilirim. Örneğin, popüler kültürün yarattığı parıltılı figürlerden biri değilim. Milyon takipçili bir fenomen ya da imza kuyruklarında saatlerce beklenen bir yıldız da değilim. Bu “değil” listesi uzar gider. Ama bütün bu “değil”lerin arasında, kim olduğumu ve neye dönüşmeyi arzuladığımı kelimelerle anlatabilmeyi istiyorum.
Ben bir yazı işçisiyim. Kendimi en güzel bu sıfatla tanımlayabilirim. Ağır bir yazı işçisi… Yazar da diyebilirsiniz. Cümleleri tuğla gibi dizip kalpten kalbe yollar kurmaya çalışıyor; kelimelerle dünyalar kurup dünyalar yıkıyorum.
Her şeyin hızla değiştiği, zamanı üç saniyelik reels’lerde harcadığımız; sabrın azaldığı, derinliğin yerini yüzeyselliğe bıraktığı bu yapay zekâ çağında yazarak anlatmaya çalışmak delilik. Evet, belki de bu, akıntıya karşı yüzmek kadar çılgınca. Ama başka türlüsü elimden gelmiyor. Çünkü hâlâ kelimenin gücüne, yazının iyileştirici ve birleştirici olduğuna inanıyorum.
Belki de bu yüzden sık sık geçmişe dönüyor gözlerimiz.
Hiçbirimiz “şimdiki zaman”dan tam anlamıyla memnun değiliz. 70’ler, 80’ler, 90’lar derken, artık 2000’lerin bile güzellemesi yapılıyor. Zaman değişiyor, insan değişiyor, mekân, eşya… Her şey dönüşüyor. Ve galiba en çok, artık dönmesi mümkün olmayan o zamanlara duyulan özlemi taşıyoruz içimizde.
Denizli ise işte o zaman masallarının içinden bugüne sızan bir kent. Ta ilk günlerinden bu yana anlatacakları hiç bitmedi. Kültürüyle, tarihiyle, edebiyatı ve sanatıyla yaşayan bir hafıza adeta. Horozunun ötmekten yorgun düşüp bayıldığı rivayet edilen bu şehir; işveli, cilveli türküleri, bir kez içenin tiryakisi olduğu gazozu, neşeli, muzip, kıpır kıpır insanlarıyla capcanlı bir yer. Suyu şifa, toprağı bereket…
Ve ben, bu muhteşem kentin bir yazarı olmaktan gurur duyuyorum. Bu köşe yalnızca bana ait değil. Çünkü hikâye, tek bir kalemin eseri olamayacak kadar geniş. Bu şehirde yaşayan her insanın, her kadının, her çocuğun, her sokağın anlatacak unutulmuş bir hikâyesi var. Kalem bende olabilir, ama hikâye hepimizde.
Yazar: Hatice Meriç Doruk