İçinden geçtiğimiz dönemde, bireylerin kendi özgür iradeleriyle karar verebilme kapasitesi ile toplumsal dinamiklerin baskısı arasında derin bir gerilim yaşanıyor. Bu gerilim; ekonomik, siyasal ve kültürel katmanlarda hissediliyor.
Ekonomik belirsizlikler ve artan hayat pahalılığı, bireyleri daha çok “mevcut koşullara” razı olmaya itiyor. Örneğin yapılan bir araştırmaya göre halkın önemli kısmı ülkenin en büyük sorunları arasında işsizlik ve enflasyonu görüyor.Toplumsal hareketlilik, göç, kentleşme, geleneksel yapıların dönüşümü gibi olgular bireylerin özgür seçim alanını daraltabiliyorKutuplaşma, ideolojik kamplaşma ve sosyal bağların zayıflaması, bireyin “kendini ifade edebilme” alanını daraltan unsurlar olarak öne çıkıyor.Bu durumda “özgür irade” yalnızca bireysel bir mesele değil; aynı zamanda toplumsal yapıların içerisinde şekillenen bir kavram haline geliyor.
Örneğin ,Kadınların eğitim, çalışma hayatı, karar süreçlerine katılım gibi alanlarda hâlâ birçok engelle karşılaştıkları gerçeği ortada duruyor.
Bu engeller temizlenmeden “karar verebilme”, “seçim yapabilme” hakları tam anlamıyla sağlanmış olmuyor.
Toplumsal dönüşüm söz konusu olduğunda, “eşit katılım” yalnızca hedef değil; dönüşüm sürecinin kendisinde temel bir bileşen olmalı. Yani, yalnızca “haklar verilmiş” olmak yetmiyor; “katılımlar anlamlı ve eşit” olmalı.
Bugün özgür irade ile toplumsal dinamiklerin çarpıştığı önemli bir alan da mekân ve yaşama şartları:
Büyük şehirleşme, göç, sınıf farklılıkları; bireyin kendini “zorunlu tercihler” içine sıkıştırabildiği koşulları yaratabiliyor.
Örneğin “nerede yaşarım, hangi iş bulurum, hangi sosyal çevrede olurum” soruları özgürlükten ziyade zorunluluk hissiyle yanıtlanabiliyor.
Böylece “ben özgürce karar verebilirim” düşüncesi yerini “şu koşullarda alışırım” anlayışına bırakabiliyor.
Neden Umutlu Olmalıyız?
Çünkü her değişim dönemi, aynı zamanda yeni özgürlük alanlarını da beraberinde getiriyor. Geleneksel yapıların altüst olması, bireylerin daha görünür hale geldiği, seslerini duyurabildiği süreçlerin başlangıcını oluşturabilir.
Kadın-erkek eşitliği, özgür irade ve toplumsal katılım gibi değerler artık gündemin merkezinde. Bu, bir sosyal talebin göstergesidir ve kolektif bilincin eyleminin de işaretidir.
özgür iradenin anlamı yalnızca “isteğimi gerçekleştirebilirim” demek değil; aynı zamanda “eşit şartlarda karar verebilirim” diyebilmektir. Ve bu, toplumsal dönüşümle doğrudan bağlantılıdır. işte tam da bu çeperde değerlidir. Çünkü bireysel özgürlüklerle toplumsal eşitlik birbirinden ayrılamaz. Birinde sarılmazsak, diğerinde eksik kalırız.
YASEMİN ÇARDAKLI
