"Teferruatlara dalıp hedefi unutmayın"
 Bizim bir hedefiniz var; zirveye ulaşıp Aydınlık günleri görmek. Ülkenin bedenine kocaman paslı bir çivi gibi yerleşmiş iktidarı söküp atmak. Gel gör ki hedefe giden yola odaklanamama gibi bir sorunu var bazılarımızın. Aklınızda asıl olan hedef olmalı, yolda giderken sağa sola dalıp hedefi unutmamalı. 
 Gidilen yolun dikeniyle taşıyla engelleriyle olmalı mücadele, yol arkadaşlarıyla değil.
 Denizli merkezde bir ilçeyi (Merkezefendi) kurtarmışız iktidardan. Başkan Şeniz Doğan hanım kazanır kazanmaz insana yatırıma yöneldi. Pandemili günlerde yüzleri güldürdü, insanlarla ilgilendi.
  Beli bükülen çiftçiye hayvan, yem, tohum, gübre dağıttı. Öğrencilere eğitim yardımı yaptı. Pandemi de kapalı kalan dükkanlara kira desteği sağlayarak esnafa nefes verdi. Çalışmak isteyen anneler için çocuklarını bırakabilecekleri güvenli kreşler yaptı. Yaşlıları düşündü.
  Ben işçiyim halkın içindeyim, ak partiyi destekleyenler bile Şeniz Başkandan memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Gel gör ki kendi partimizden olanlar, asıl büyük hedefi unutup yol arkadaşlarına vurmayı tercih edenler oluyor. Sosyal medyadan aleni yapılan yıkıcı eleştirilerin hedefe ne katkısı olabilir ki? Kazanılmış yeri tekrar iktidara altın tepside sunmaya çalışmak akıl mantık işi değil.
  Pandemi başladığından beridir Fedakârca mücadele veren sağlık ekipleri var ya, hani bir ara balkondan alkışlamıştık. Sonra unutuldu. Merkezefendi Belediyesi de işte bu sağlık sektörünü onere etmek için parka iki heykel yaptırmış. Tabiki bütçenin el verdiği şekilde heykeller. Hani derler ya "nekadar para okadar köfte"  neticede ön yargısız bakıldığında ne ifade ettiği, verdiği mesaj anlaşılır şekilde bu heykellerin.
  İşte bu iki heykeli dillerine doladı bazılarımız. Dünyanın parasını vererek yapılan, sonra da çöpe giden Dinazor oyuncaklar la, yıkılan anlamsız pahalı saat heykeliyle mukayese edenler oldu hatta.
  İktidara dokunmak riskli haliyle, çok bedeller istiyor. Öyleyse hırsımızı bizimkiler den çıkartalım öylemi? Öyle riski de yok hem.
  Yerel yönetimler siyasi partilerin adaylığıyla göreve gelirler ama öncelikli işleri siyaset değil, o bölgenin hizmetidir. Taraflı tarafsız her insana dokunurlar. Dışardan herkes kendi kafasında kurduğu gibi "şöyle yapsın böyle yapsın" der ama, Başkanların bir başka mücadelesi de bulunduğu bölgeyi sonraki seçimde kaybetmektir. Kaybederlerse tarif edenler hiç suçu kendinde aramaz çünkü, herşeyin sorumlusu Başkan olur.
  Her yerleşim bölgesinin bir seçmen portresi vardır, kaybetmemek için işte bu portreye de uymak zorundadır Başkan. Mesela Tunçeli'de Belediye Başkanı kendini bir iftara, bir sünnete gitmek zorunda hissetmez. Oranın seçmeni böyle şeyleri mesele yapmaz.
  Önümüzde en yakın ülkenin kaderini belirleyecek seçim var, önce ona odaklanalım. Ülkenin durumundan haberdar olalım. İktidara giden yolda yürürken aklımızda sürekli hedef olsun, teferruatlar yolumuzdan alıkoymasın.
  Ne demiş Bernard "Eğer yürüdüğün yolda engeller yoksa, o yol seni bir yere götürmez"...